Dil ve Kültür İlişkisi

Basit bir tanımla iki dil arasında gerçekleştirilen bir anlam aktarma etkinliği olarak yorumlanabilen çeviri etkinliğinin belki de en bütünleşmiş olduğu konu dildir. Dili etkin bir şekilde kullanabilmek iyi bir çeviri ortaya koyabilmenin en temel kuralıdır. Dil ise kültürden ayrı düşünülemeyecek bir olgudur. Öyle ki günümüzde bile hala devam eden “dil mi kültürü doğurmuştur, kültür mü dili doğurmuştur?” sorusu bu konunun önemine ışık tutmaktadır.

Dili etkili bir şekilde bir uzman konumunda kullanabilmek, o dilin kültürünü çok iyi tanımaktan geçer. Kültürle birlikte şekillenen ve gelişen dil olgusunu kavrayabilmek için öncelikle dilin ait olduğu kültürü tanımalıdır bir çevirmen. Çünkü çeviri etkinliğini ortaya çıkaran farklı dillerin çıkış kaynağı ise temelde ulusların birbirinden farklı kültürlere sahip olmasıdır. Örneğin Eskimo dilinde kar yağışı ile ilgili 20’den fazla kelime olması veya tarihte göçebe bir yapı gösteren Türk toplumlarının birçok dille ve aynı zamanda kültürle içli dışlı olması sebebiyle Türkçe’deki yabancı kökenli kelimelerin çokluğu bu duruma örnek olarak verilebilir.

Bir kültürü tanımak için ise o kültüre ait yazılı ve sözlü biçimdeki tüm kaynakları araştırmak ve incelemek gerekmektedir. Peki acaba bir kültürü yalnızca okuyarak ve araştırarak öğrenmek mümkün müdür? Günümüzde çevirmen olmak isteyenlerin birçoğunun merak ettiği önemli bir sorudur bu.

Uygulama alanında bireysel çalışma açısından belki de kendisine en çok görev düşen kişi çevirmendir. Bu alanda ise belirli bir süre eğitimi alınmış olan dilin konuşulduğu ülke içinde bulunmak bir çevirmen için önem teşkil eden bir konudur. O dilin ait olduğu kültürün içinde bulunmak uygulama alanında bir çevirmene en çok yarar sağlayabilecek eylemdir bu aslında. Özellikle de simultane veya ardıl çeviri olarak gerçekleştirilen sözlü çeviri etkinliğinde bulunmak isteyen çevirmenler için yurtdışında bulunmak oldukça önem arz eder. Bir dili öğrenme süreci ise o dilin ait olduğu kültürün içinde bulunmak ile tamamlanır bana göre.

İlgili olduğum dili kendi kültürü içinde görebilmek için bir süre yurtdışında bulunmuş olan ben, uygulama alanında kendini geliştirmek isteyen çevirmenlere bunu şiddetle tavsiye eder durumdayım. Her ne kadar bir dilin özelliklerine, kurallarına ve yapısına aldığımız eğitimler sayesinde çok hakim bir konumda olsak da o dili kendi doğası içinde tanımanın artıları saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Daha önce de belirttiğimiz gibi, dil ve kültür ikilisi birbirinden ayrı düşünülemez ve kültür öğrenmenin en verimli yolu ise o kültürün belirli bir süre de olsa parçası olabilmekten geçer. Bu durumu en basit şekilde örneklersek, biz çevirmenlerin çeviri esnasında en çok zorlandığımız şey ne o dilin dilbilgisi yapısı ne de kelimeleridir.

Çeviri sürecindeki en büyük sorunlar kültürel farklılıklardan doğmaktadır aksine. Bu yüzdendir ki çevirmen sadece iki dile değil aynı zamanda iki kültüre de hakim olabilen kişidir. Örneğin bir altyazı çevirmeni günlük dilde kullanılan kelimeleri ve ifadeleri en etkin şekilde kullanabilmek için o dilin içinde bulunduğu kültürü ve bu kültür içinde gerçekleşen günlük konuşmaları çok iyi bilmelidir. Bilimsel açıdan yaklaşıldığında dil bir kurallar sistemidir. Fakat bu kuralları bilmek dili iyi bilmek anlamına gelmemektedir. Örneğin eğer siz günlük dilde çok fazla kullanılmayan bir kelimeyi altyazı çevirisi sürecinde kullanırsanız, erek kitle için bu durum oldukça tuhaf kaçacak ve belki de havada kalarak anlaşılmayacaktır. Bunun için de şunu diyebilirim ki erek dilinizin ait olduğu kültürün içinde bulunarak, çevirmen olabilmenin uygulama kısmının büyük bir çoğunluğunu da gerçekleştirmiş olursunuz.

 Yazan: HÜLYA ZENGİN

Yorumlar (1)

Yorum Ekle