Kuram mı Uygulama mı

Ülkemizde geçen yüzyıla kıyasla hızla artan çeviribilim çalışmaları, çeviri aktiviteleri ve akabinde özellikle son on yılda artan çeviri bürolarının sayısı sebebiyle, çeviri artık herkes tarafından önemi benimsenen bir kavram haline dönüşmüştür. Tüm bu gelişmeler neticesinde de çeviri eğitimi artık tüm bu çeviri akışı içerisinde önemli bir konuma gelerek yerini sağlamlaştırmıştır. Fakat hemen hemen artık her üniversitenin edebiyat bölümüne bağlı olarak bir mütercim-tercümanlık bölümünün açılması, “çeviri eğitimi nasıl olmalıdır?” gibi bir soruyu da gündeme getirmiştir.

Biz çeviri eğitimi almış çevirmenler açısından bu sorunun açılımı aslında “çeviri eğitimi kuram ağırlıklı mı yoksa uygulama ağırlıklı mı olmalıdır?” şeklindedir. Çeviri eğitiminin akademik düzeyde eğitim faaliyetleri içinde yer almaya başladığından beri bu soruya farklı kişiler tarafından farklı yaklaşımla getirilmiştir. Kimisi kuramı, çeviri yapabilmek için gerekli olan altyapı olarak değerlendirirken, kimisi ise çeviri eğitiminin salt uygulamaya dönük olması gerektiğini düşünmektedir.

Ben kendimi henüz bir çevirmen olarak nitelendiremem ama artık çevirmen adayı olmadığımı da söyleyebilirim. En uygun şekilde çeviri eğitimini yeni tamamlamış çevirmen olma yolunda ilerleyen olarak tanımlanabilir belki. Ama bu konuda biz öğrencilerin ya da siz öğrencilerin fikirleri de aslında bu soru üzerindeki tartışmalar açısından yönetsel bir konumdadır. Ben “çeviri salt uygulamaya dönük bir etkinliktir, sadece uygulama eğitimi gerektirir” şeklinde düşünenlerden değilim. Elbette ki çeviriye dair akademik bir eğitim alıyorsak, bu işin kurallarını her ne kadar her zaman uygulamayacak durumda olsak bile herkesten daha iyi bilmeli, herkesten önce çeviriyi savunmalıyız. Öyle ki günümüzde yoğunlaşan çeviri etkinlikleri ile artık herkes çeviri yapmaya “kalkışmaktadır” ve daha da kötüsü ise biz çevirmenlerin etrafımızda “ Ben de İngilizce biliyorum; ben de çeviri yapabilirim.” tarzında duyduğumuz cümlelerdir. Bu yüzden çevirinin tarihini, çevirinin çeviribilim yolunda şekillenmesini ve asırlardır bu konuda yapılmış çeviri çalışmalarını ve kuramları bilmek bizim görevimizidir. Demiyorum ki ben her çeviride öncelikle tüm kuramcıların söylediklerini gözden geçirip sonra çeviriye başlıyorum. Ama öğrendiğimiz tüm bu kuramları da zamanla aslında içselleştirerek farkında olmasak da çeviri kabiliyetimize katıp öyle yol aldığımızı düşünüyorum.

Benim ve benim gibi belki de birçok kişinin muzdarip olduğu konu ise kuram kısmına ağırlık verirken, uygulama kısmının çok fazla geri planda kalmasıdır. Yoğun olarak üniversitelerde okutulan kuram dersleri neticesinde, çeviri artık öğrenciler için karmaşık bir olgu olarak görülmeye başlanmakta ve uygulama alanı ise tamamen unutulmaktadır. Bana göre bu denli kuram ağırlıklı bir çeviri eğitimi, çeviribilimin kapmasına girmektedir. Oysaki çeviri eğitimi kuramla sabitlendikten sonra uygulama ile geliştirilen bir süreçtir. Daha önce de dediğim gibi sadece uygulamaya dönük bir eğitimi savunmuyorum ama kuram bilgisi ağırlıklı bir eğitimin de bir çevirmen adayı için çok yararlı olacağını düşünmüyorum. Çünkü hal böyle olunca biz çevirmen adayları, adaylık sıfatını atarak “çevirmen” olmak için sektöre girdiğinde maalesef afallıyor ve çeviri kuramı ile çeviri uygulaması arasındaki farkı acı bir şekilde öğreniyor ne yazık ki.

Bu yüzdendir ki çeviri eğitimi belirli bir miktar dozajı aşmayan kuram eğitiminin yanı sıra aynı zamanda uygulamalı eğitim sürecini de içinde barındırmalıdır. Ancak bu şekilde biz çevirmen adayları y ada çeviri eğitimi alan kişiler hem mesleğimizin gerektirdiklerini bilecek hem de mesleğimizi gerektiği şekilde uygulayabileceğiz.

Yazar: Hülya ZENGİN

Bir önce ki yazımızda Freelance Translator konusunu ele aldık.

Lütfen yazımız hakkında görüş ve önerilerinizi bizlerle paylaşınız.

Yorum Ekle